Browsing Articles Written by

başak benli

Plasebo Etkisinin Gücü

İlham veren Yazar: 03/20/2017 Hiç yorum yok

1955 yılında, Boston’daki Massachusetts General Hospital anestezi şefi olan H.K. Beecher, Güçlü Plasebo isimli, çığır açıcı nitelikte bir makale yayınladı. Bu makalede, Beecher, iki düzineden fazla tıbbi vakanın tarihçesinin değerlendirmesini ve kendi bulgularını anlatıyordu ve hastaların üçte birine yakınının aslında hiçbirşey yapılmadan iyileştiklerini belgeliyordu. Bu olguyu tanımlamak için kullanılan terim, plasebo tepkisi ya da daha çok bilinen haliyle plasebo etkisiydi.

Plasebo, hastaları, üzerlerinde faydalı bir prosedür uygulandığına ya da tedavi edici bir unsur aldıklarına inanmaya yöneltilir fakat gerçekte onlara hiçbir iyileştiric gücü olmayan şeyler verilir.

Plasebo, şekerli bir draje ya da klasik bir tuz çözeltisi kadar basit olabileceği gibi içeriğinde hiçbir şey yapılmayan gerçek bir ameliyat kadar komplike de olabilir.

Paylaş:

Steve Jobs’un Stanford Üniversitesi Mezuniyet Töreni Konuşması

İlham veren Yazar: 03/03/2017 Hiç yorum yok

“Başkalarının düşüncelerinin sonuçlarıyla yaşama dogmasına takılıp kalmayın. Başka insanların fikirlerinin gürültüsünün, kendi kalbinizin sesini duymanızı engellemesine izin vermeyin.

Ve en önemlisi, kalbinizin ve sezgilerinizin yolundan gidecek cesarete sahip olun. Kalbiniz ve sezgileriniz ne yapmak istediğinizi bilirler… Bunun dışındaki her şey ikinci planda.”

https://www.youtube.com/watch?v=rGS2AwKNDQc&feature=youtu.be
Paylaş:

John Gardner’ın Stanford Üniversitesi Mezuniyet Töreni Konuşması

İlham veren Yazar: 02/11/2017 Hiç yorum yok

Ergenlik çağında, başkalarının bariz ilgisi sebebiyle içe kapanık bir hal gelmiştiniz. Şimdi ise, artık, pek çok insanın sizinle ciddi ciddi ilgilenmediğini, herkesin daha ziyade kendisini düşündüğünü bilecek kadar büyüdünüz.
Şu ana kadar, pek çok konuda yargıçlarınız sizden büyüklerdi. Şimdi, akranlarınız tarafından yargılanmaya hazır olmalısınız – eğer akranlarınız olduğunu düşünüyorsanız tabi..
16 yaşında, şüphe edecek kadar büyümüştünüz. Şimdi ise, tekrar inanıp, şüphe ve inancı etkili bir dengeye getirecek kadar büyüdünüz.
İlk gençlik yıllarınızda, ebeveynlerinizin sizi cezalandırmayı bırakacakları kadar byümüştünüz. Şimdi ise, siz ebeveynlerinizi cezalandırmayı bırakacak kadar büyüdünüz.
Zamanında, “Kendini Yenileme” isimli, toplumların, organizasyonların ve bireylerin çöküşünü ve yenilenmesini ele alan bir kitap yazdım. Uygarlıkların neden öldüğü ve bazen nasıl kendilerini yeniledikleri sorusunu, neden bazıları yaşamları boyunca hayat dolu kalırken bazı adam ve kadınların kuvvetten düşüp zayıfladıkları muammasını araştırdım. Ve bugün beni düşündüren ikinci söylediğim şey.

Paylaş:

Umut, Kör İyimserlik Değildir

İlham veren Yazar: 01/16/2017 Hiç yorum yok

“Bugün size “ruh”tan bahsetmek istiyorum. Dinsel mitolojinin ölümsüz unsuru olan ruhtan bahsetmeyeceğim, çünkü ben inançsızım. Ve popüler kültürün malzemesi olan, kişisel gelişim teranesinin doymak bilmez müşterisi olan “ruh”tan da bahsetmeyeceğim. Benim “ruh”tan kastım, birey olarak, inançlarımızın, değerlerimizin ve hareketlerimizin dalga dalga yayıldığı sismik merkezdir.
Her Nisan ayında sıradışı bir şeyin yaşandığı New York’ta yaşıyorum. İlkbaharın ilk günlerinde, havanın sertlikten yumuşaklığa geçtiği günlerde, şehri bir memnuniyet sarar – insanlar yürürken ellerindeki ekranlardan başlarını kaldırırlar ve yabancılar birbirlerine gülümserler. Bir kaç kısa gün boyunca, beraber nasıl yaşayabileceğimizi ve birbirimize karşı nasıl olabileceğimizi hatırlar gibi oluruz.

Paylaş:
11709576_10153386154721894_4330449928450200295_n

Sarıl Bana – Sert Bireyselliği ve Dikenli Kabukları Teşvik Eden Bir Kültürde Bağ Kurmaya ve Yumuşaklığa Dair Tatlı Bir Hikaye

Çocuklar için Yazar: 05/30/2016 Hiç yorum yok

Yavru bir kaktüs bize empati, özgür irade ve kişinin kendi gibi olanları bulmasına ilişkin neler öğretebilir… ?

Sarılmak çok basit bir eylemdir. Ama kişinin bu basit, insani, iyi niyet ve nezaket değiş tokuşundan mahrum kalması ne kadar acı vericidir.

Simona Ciraolo’nun yazdığı Hug Me – Sarıl Bana,  duyguların ifade edilmesini zayıflık göstergesi olarak gören bir ailede, bağ kurmanın yumuşaklığına hasret  kalan, Felipe isimli bir yavru kaktüsün hikayesi.

Felipe’nin ailesi, her şeyi çok muntazam ve derli toplu tutarlardı ve kişinin asla bir başkasının kişisel alanına girmemesi gerektiğine inanırlardı. Onun tek istediğinin bir sarılma olduğunu fark etmemişlerdi.

O da, bir başkasının gelip onu kollarına almasını istedi ama kimse yapmadı.

Felipe ailesinden ayrılıp başka aileler bulmaya çabalasa da yalnız kaldı.

Taa ki, aynı kendi ailesi gibi sert ve müsamahasız bir ailede, bağ kurmanın hasretini duyan küçük kaya parçasını bulana kadar….

Hikaye, yüzeysel olarak bakıldığında, dikenli dış görünüşü cesaretlendiren bir kültürde, kişinin içsel yumuşaklığının kutlaması olarak gözüküyor. Daha alttaki bir başka mesaj ise, kişinin kendi gibi olanları bulmasından kaynaklı manevi eve varış hissini, ruhların yakınlığındaki samimi kucaklaşmayı kutluyor. Ve aynı zamanda, özgür iradenin de bir kutlaması – bizlere nazikçe, koşullarımız ne olursa olsun her zaman bir seçimimiz olduğunu ve bunu göremememizin kendi kendimize koyduğumuz en büyük engel olduğunu hatırlatıyor.

Alıntı: https://www.brainpickings.org/2014/09/15/hug-me-simona-ciraolo-book/
Paylaş:
11424458_10153366341191894_1813263809860249562_n

Kaldırım Çiçekleri – Anda Mevcut Olmak, Üretkenlik ve Meşguliyet Çağında Farkında Kalabilme Sanatı Üzerine Bir Öykü

Çocuklar için Yazar: 05/29/2016 Hiç yorum yok

“Günlerimizi nasıl geçirdiğimiz, tabii ki, hayatımızı nasıl geçirdiğimizdir.” Annie Dillard.

Günümüzde, üretkenlik çağında, günlerimizi “can sıkıntısından” uzak durarak, “sıkıntının” manevi ve yaratıcılığı besleyen faydalarını göz ardı ederek, maksimum verimliliğe koşarak geçiriyoruz. “Pek çok işi bir arada yürütme”nin zorba hükmünde, farkında olabilmek ve farkında kalabilmek için gerekli olan”tek işe odaklanma” alışkanlığı sürgüne gönderilmiş durumda.

Şair  JonArno Lawson ve çizer Sydney Smith tarafından yaratılan Sidewalk Flowers – Kaldırım Çiçekleri, teknolojik aletlerle dikkati dağılmış babasıyla beraber evine doğru yürüyen küçük bir kızın kelimeler kullanılmadan anlatılan hikayesi. Yol üzerinde, küçük kız çiçek topluyor ve bu çiçekleri, hayat dediğimiz, kalbi çarpan gizemin içerisindeki yol arkadaşlarına, hediyeler olarak bırakıyor sessizce – parkta bir bankta uyuyan evsiz adama, yeryüzündeki zamanını tamamlamış olan güvercine, komşunun köpeğine ve en son olarak da annesinin ve erkek kardeşinin saçlarına.

Son sahnede ise, küçük kız kulağının arkasına bir çiçek sıkıştırıyor, aynı babasının elindeki cihazı kulağında tuttuğu şekilde, ve yukarı gökyüzüne bakıyor – çok ince, lirik bir hatırlatma, hepimizin kulağımıza ve zihnimizin gözüne ne tutacağımıza dair bir seçimimiz var : bir çiçek ya da bir telefon.

Alıntı: https://www.brainpickings.org/2015/03/17/sidewalk-flowers/
Paylaş:
oliverjeffers_theheartandthebottle18

Oliver Jeffers – Kalp ve Şişe, Zor Duyguları İnkar Ettiğimizde Olanlara Dair Şefkatli Bir Öykü

Çocuklar için Yazar: 05/29/2016 Hiç yorum yok

E.B. White der ki, “Çocuklar… yeryüzündeki en dikkatli, ilgili, hevesli, gözlemci, hassas, çabuk kavrayan ve genellikle de anlayışlı okuyuculardır.” Bir röportajında, “Çocuklara göre, onların seviyelerine inerek yazmaya çalışan biri ancak zaman öldürür. Çocukların seviyesine çıkmanız gerekir, inmeniz değil.” der E.B.White. Gaiman da, çocukları zor duygulardan korumaya çalışmanın onlara manevi olarak kötülük etmek olduğunu söyler ve buna karşı savaş verir.

Oliver Jeffers, “The Heart and the Bottle – Kalp ve Şişe” isimli kitabında çocukların ölüm ve kayıp gibi, hayatın zor anlarını anlamlandırmaları konusunu akıllıca ve hayal gücünü kullanarak işler.

Jeffers kitapta, pek çok çocuk gibi, içinden yayılan, taşan bir merak ve ilgiye sahip küçük bir kızı ve onun bu ilgisini, ona denizlere, yıldızlara ve dünyanın bütün harikalarına dair inanılmaz hikayeler okuyarak besleyen babasını konu alır.

Kitapta, ikilinin neşe dolu keşiflerine tanık oluruz. Taa ki, bir gün, babanın gittiğini farkettiğimiz ana kadar. Küçük kız kendini boş sandalyeye bakarken bulur.

Tabii ki, keder yetişkinler için bile kafa karıştırıcı ve kırıcıyken, küçük kalplerin onun ağırlığını kaldırması nasıl beklenebilir ki? Küçük kız bunu kaldıramaz.

Pek emin olmayarak, küçük kız en iyisinin kalbini güvenli bir yere koymak olduğunu düşündü.
Sadece şimdilik.
O yüzden onu bir şişeye koydu ve boynuna astı.
Ve bu herşeyi çözmüş gibi göründü… ilk başta..

Ancak küçük kız, kısa zamanda fark eder ki, acıyı hapsetmek, sevme ve yaşama kapasitesini de hapseder.

Ama aslında, gerçekte, hiçbir şey aynı değildi.
Yıldızları unutmuştu.. ve denizi farketmiyordu artık.
Dünyadaki merak uyandıran şeylerle dolu değildi artık içi, pek bir şey de ilgisini çekmiyordu.
Bir gün, artık büyümüş bir kadın olduğunda sahilde eskiden babasıyla yürüdüğü gibi yürürken, aynı onun bir zamanlar olduğu gibi sınırsız merakla dolu küçük kızı gördüğünde, acısını kilitlediği an kaybettiklerini hatırladı.
Ve kalbini o yıllar önce kilitlediği camdan hapishaneden özgürleştirmek istedi. Ama yıllardır kendi kendini koruyup güçlendirmiş şişe kırılmıyordu. Yere atınca sadece zıplıyordu.
Ama sonra, daha küçük olan ve hala dünyaya karşı merak taşıyan biri yolunu buldu. Elini şişenin içine soktu ve kalbi çıkardı.
Kalp geldiği yere geri döndü. Sandalye de artık o kadar da boş değildi..

Alıntı: https://www.brainpickings.org/2015/05/14/oliver-jeffers-the-heart-and-the-bottle/ 
Paylaş:
20160228_213617

Davet

Genel Yazar: 02/28/2016 Hiç yorum yok

“Geçinmek için ne yaptığın beni ilgilendirmiyor.
Neyi özlediğini,
Kalbinin arzuladığı şeye kavuşmanın hayalini kurmaya cesaret edip edemediğini bilmek istiyorum.

Kaç yaşında olduğun beni ilgilendirmiyor.
Aşk için, hayallerin için, yaşıyor olma serüveni için,
Bir aptal gibi görünme riskini göze alıp almayacağını bilmek istiyorum.

Paylaş:
https://www.youtube.com/watch?v=52raDbtNpa4

Hayao Miyazaki – İnsanlığın Özü

., İlham veren Yazar: 02/26/2016 Hiç yorum yok

“Hiçbir film yapımcısı insanoğlunun özünü Miyazaki kadar iyi anlamaz. Amacı çocuklara göre konuşmak değildir. Amacı hepimizin insanoğlunu anlamasına yardımcı olacak filmler yapmaktır.”
“Çocukların anlaşılmaz bir şey görmeleri gerekir, daha sonra anlayacakları bir şey.” der Miyazaki..

……………………
*Karakterler çok net hedeflerle ayrıntılı olarak anlatılır. Bir karakterin başlangıç noktası onun ne istediğini bulmak ve karakterinizin ne başarmak istediğini netleştirmektir.
*Filmlerindeki ana temalardan biri bütün varlıkların ve evrenin bir ruh taşıdığına, doğada ruhani bir bağ olduğuna dair fikirdir. Ve insanların da doğanın bir parçası olduğuna inanır, o nedenle onlar da bu ruhani bağa dâhildir.

Paylaş: